Kafamızda Bir Gariplik Var
Savrulmuş düşüncelerim ve bir parça buruk kalmış,buna zorlanmış varlığımla kendimi yine burada,eski sokağımda buluyorum.Elimde sırt çantam,kolumun altında kot ceketimle karşı kaldırımda tartışan çocukları görüyorum.Neden bilmem o an duvara oturup onları izleme isteğine kapıldığımı hissettim.Ve gariptir bunu yaptım,yani onca işin gücün arasında oraya,duvara oturup tartışmalarına kulak misafiri oldum.Oyuna kim başlayacak diye tartışıyorlardı,belli.Bir yandan da kızlarla erkekler bisiklet sürmek konusunda karar vermekte zorlanıyorlardı.Sanırım oğlanlar futboldan yana.Kızlarsa bisiklet yarışından.İstemsizce güldüm.Ben olsam ikisini de yapmaz,kendime bir duvar bulup,şuan yaptığım gibi,üzerine otururdum.Gelip geçen arabaları izler,kendimce aklımdan hikayeler uydururdum.Her daim yaptığım,yapmaktan büyük bir zevk aldığım şey buyken aklıma başka bir şey gelmedi.İnsanların gözleri ve saçları uydurmalarım için fazlasıyla güzel bir materyaldi.Hele bir de mavi gökyüzünün altında!
Çantamdan çıkardığım su şişesini bir dikişte içtim.Susamışlığım Anıt'tan buraya kadar beni zorlamıştı,hatırlıyordum.Boğazımdaki kuruluğu bastırmak adına şişeyi daha da yukarı kaldırıp sudan biraz daha içtim.Ah,buna içmek denirse tabi!Bildiğin şişeyi kafama diktim.Birkaç damla çenemden aşağıya doğru aktı.
Yeniden çocuklara baktığımda...kalbimi zorlayan bir ritim beliriverdi.Seninle yaşadığımız,çoğunu hatırlamak dahi istemediğimiz belli başlı anılar önce zihnimi ardından da kalbimi yokladı.Adımlarım,ayakkabılarının bağcıkları,kırmızı bir kazak,çeşmeden akan soğuk sular,raflarda dizili kitaplar,pazarda gezindiğimiz sıcak bir akşamüstü...İnanır mısın,yine aynı şey oldu!Hissettim.Sana yeminler edip durduğum ve kısmen bastırabildiğim şeyleri...Yeniden hissettim.Birlikte,yeneceğime dair söz verdiğim ne varsa ansızın içime döküldü.Boş bir bardağın suyla dolup taşması gibi.Sarsıldım dostum!O,sen,çocukluğum,diğerleri...Hepsi sildiğim yerde yeniden kendilerine şekil buldular.Sanki biri eline kalem alıp fütursuzca içimdeki sayfaları karalamış gibi.
Bir saniyelik bir suçluluğu yudumladım.Elimi kalbimin üzerine koydum.Damarlarımdan vücduma yayılan yakıcı bir sıcaklığın tenimle temasta bulunduğunu düşündüm.Boğazımdaki yanma hissi...Bu kez susuzluktan değil bizzat acıdan kendini belli etti.Gözlerim doldu,ağlamamak için göğe baktım.Turgut Uyar'ında dediği gibi şeker kamışları ve bebe dişlerinden uzağa,göğe...Ama yetmedi.Yaşlar ansızın yanaklarımdan süzülüverdi.Bu şehrin nefretle arşınladığım sokaklarında,yine kendimle başbaşa birilerinin gidişlerini izlemek,buna bizzat izin vermek...Heleki bunu bizzat kendi anılarına,sevdiklerine yapmak...Anla,karamsarlıktan öte,özlemle sızlattı içimi.Kendime pay biçtiğim yalnızlığımı başkalarına ödetmeye çalışmam zihnimde balta etkisi yarattı.Saplandığı her nokta yokluğun kızıllığıyla aktı.Kızıllıklar lav misali damarlarıma süzüldü.Aylarca bastırmayı başardığım,başarabildiğim bütün o karmaşa yeniden ayaklandı sanki.Üstelik de...
İlk aşklarımız,ilk karın ağrılarımız,ilk mutluluklarımız ve belki de ilk kendimizi buluşlarımız...Öyle bir doldular ki içime!Karşıda oynayan çocuklara içim yana yana baktım.Kafamı dağıtmak,kendime gelmek için yoğun bir çaba içerisinde onlara gülümsemeye çalıştım,olmadı.Sırt çantam büyük bir gürültüyle yere düştü.Not defterin ve kalemlerim etrafa saçıldı.İşte o an...Vazgeçtiğim gerçeği geldi aklıma.Ben,her şeye rağmen,büyük bir deli cesaretiyle bir parçamdan zamanında vazgeçmiştim.Beraberlerinde götürmelerine izin verdiğim ve bunun pişmanlığını hâlâ hissettiğim o parçamdan...Hani hasarlı bölge dediğimiz,anormal bulduğumuz kısımdan.O parçanın boşluğu içimi kavurdu.Üzerinden iki yıl geçmesine rağmen benim senin kapına gelişim,senin beni teselli için sıraladığın sözler...Korkmalı mıyım?Ya en başa dönersem diye kendime kızmalı mıyım?Sanmıyorum.Öyle olsaydı eğer çoktan boş sokakta nereye gideceğimi bilmeyerek koşturmaya başlamıştım.Adımlarım duyumsadığım ihtiyaçla büyürdü.Çocuklar,çantam,su şişesi geride kalırdı.Kalmadığına göre.Sanırım iyiyim.Ya da...
Salonda ya da kütüphanede harcadığım zamana kaydı aklım.Bir şeyleri unutmak için kendime binbir türlü eziyetlerde bulunduğum,o zamanlar unutmak eyleminin sözde kaldığını bilmiyordum,kendimi bir türlü adapte edemediğim zamanlar...Merhametle elimi tutmaların aklıma geldi işte.Baktığım bahçede,çok değil beş metre ötede, ellerimi tutuşun.Aynı sıcaklığı hissediyorum desem?Aynı dostluğu görüyorum desem?Ve aynı korkuyu.Ve aynı teslimiyetçi düşünceleri.Ve...
Her cumartesi bu duvara oturup eski anıları tazelemekten kendimi alamıyorum.Arabaların park edildiği sıra çizgi,bizim üzerinde seke seke yürüdüğümüz kaldırımlar,bazen ellerimi uzatıp öylece yürüdüğüm teller...Fakat yetmiyor bu anılar bana.Bu küçük şehirde boğulduğum hissine kapılmadığım bir gün yok.Tabelalar,çektiğim fotoğraflar,sokak kenarlarındaki kediler,hatta o caminin çeşmesinden akan sıcak sular.Evet,evet yazın sıcağında akan sıcak sular.İki yıldır buraya hapsolduğum gerçeğini değiştirmiyor.Güzel ama...Sadece güzel olmakla kalıyor bir şeyler.Yendiğimi düşündüğüm ama asla yenemediğim sözcükleri,cümleleri yeniden kuruyor olmak insana ne için mücadele ettim ben şimdi diye kendini sorgulatıyor.Hakikatten, ben ne için mücadele ettim şimdi?Ne için?
Titriyorum,ellerim buz kesiyor.
Geçen gün patlattığım balondan aldığım mutluluğu düşlüyorum.Seninle pusetinden bize gülümseyen bebeğe bakışımız...Köprüden aşağıya düşersek ayağımız kırılır mı tartışmaları.Ha,kırılmaz belki ama çok da bir şey olmaz deyişler...Bunları aklıma getirip duvardan atladım.Yere düşen sırt çantamı alıp öylece aşağıya doğru yürüdüm.Fırının oradan.O yol bir an için bir ömür gibi geldi.Dolmuşlar,kaldırımlar,sokak lambaları hatta camlardan yansıyan ben o kadar yabancı o kadar güzel göründü ki gözüme.Yansımamın bu kadar düzgün ancak zihnimin bu kadar çirkin oluşu rahatsız etti.Bir insan ne olursa olsun bile isteye kendisine eziyet etmezdi değil mi?O halde gerçekle hayal neden bu kadar çatışıyor ve bana kendime eziyet etmem için bir fırsat yaratıyor?Gece neden yeterince kararıp üzerimi örtmüyor? belki de...Ben neden varlığıma bir nokta koymuyorum?Ah,sorular!Bir türlü bitmek ne bilmiyorlar!
Gülüyorum.Kahvenin kapısında dikilen yaşlı bir amca bana bakıyor.Bundan adım gibi eminim.Büyük ihtimalle neye güldüğüme anlam vermeye çalışıyor.Versin,bulamaz diyorum kendime.Kimse benim ne yaptığıma bir anlam veremez.Anlam vermek sözcüklere hükmetmek değil mi,dostum?
Sanırım...deliriyorum(!).
Çantamdan çıkardığım su şişesini bir dikişte içtim.Susamışlığım Anıt'tan buraya kadar beni zorlamıştı,hatırlıyordum.Boğazımdaki kuruluğu bastırmak adına şişeyi daha da yukarı kaldırıp sudan biraz daha içtim.Ah,buna içmek denirse tabi!Bildiğin şişeyi kafama diktim.Birkaç damla çenemden aşağıya doğru aktı.
Yeniden çocuklara baktığımda...kalbimi zorlayan bir ritim beliriverdi.Seninle yaşadığımız,çoğunu hatırlamak dahi istemediğimiz belli başlı anılar önce zihnimi ardından da kalbimi yokladı.Adımlarım,ayakkabılarının bağcıkları,kırmızı bir kazak,çeşmeden akan soğuk sular,raflarda dizili kitaplar,pazarda gezindiğimiz sıcak bir akşamüstü...İnanır mısın,yine aynı şey oldu!Hissettim.Sana yeminler edip durduğum ve kısmen bastırabildiğim şeyleri...Yeniden hissettim.Birlikte,yeneceğime dair söz verdiğim ne varsa ansızın içime döküldü.Boş bir bardağın suyla dolup taşması gibi.Sarsıldım dostum!O,sen,çocukluğum,diğerleri...Hepsi sildiğim yerde yeniden kendilerine şekil buldular.Sanki biri eline kalem alıp fütursuzca içimdeki sayfaları karalamış gibi.
Bir saniyelik bir suçluluğu yudumladım.Elimi kalbimin üzerine koydum.Damarlarımdan vücduma yayılan yakıcı bir sıcaklığın tenimle temasta bulunduğunu düşündüm.Boğazımdaki yanma hissi...Bu kez susuzluktan değil bizzat acıdan kendini belli etti.Gözlerim doldu,ağlamamak için göğe baktım.Turgut Uyar'ında dediği gibi şeker kamışları ve bebe dişlerinden uzağa,göğe...Ama yetmedi.Yaşlar ansızın yanaklarımdan süzülüverdi.Bu şehrin nefretle arşınladığım sokaklarında,yine kendimle başbaşa birilerinin gidişlerini izlemek,buna bizzat izin vermek...Heleki bunu bizzat kendi anılarına,sevdiklerine yapmak...Anla,karamsarlıktan öte,özlemle sızlattı içimi.Kendime pay biçtiğim yalnızlığımı başkalarına ödetmeye çalışmam zihnimde balta etkisi yarattı.Saplandığı her nokta yokluğun kızıllığıyla aktı.Kızıllıklar lav misali damarlarıma süzüldü.Aylarca bastırmayı başardığım,başarabildiğim bütün o karmaşa yeniden ayaklandı sanki.Üstelik de...
İlk aşklarımız,ilk karın ağrılarımız,ilk mutluluklarımız ve belki de ilk kendimizi buluşlarımız...Öyle bir doldular ki içime!Karşıda oynayan çocuklara içim yana yana baktım.Kafamı dağıtmak,kendime gelmek için yoğun bir çaba içerisinde onlara gülümsemeye çalıştım,olmadı.Sırt çantam büyük bir gürültüyle yere düştü.Not defterin ve kalemlerim etrafa saçıldı.İşte o an...Vazgeçtiğim gerçeği geldi aklıma.Ben,her şeye rağmen,büyük bir deli cesaretiyle bir parçamdan zamanında vazgeçmiştim.Beraberlerinde götürmelerine izin verdiğim ve bunun pişmanlığını hâlâ hissettiğim o parçamdan...Hani hasarlı bölge dediğimiz,anormal bulduğumuz kısımdan.O parçanın boşluğu içimi kavurdu.Üzerinden iki yıl geçmesine rağmen benim senin kapına gelişim,senin beni teselli için sıraladığın sözler...Korkmalı mıyım?Ya en başa dönersem diye kendime kızmalı mıyım?Sanmıyorum.Öyle olsaydı eğer çoktan boş sokakta nereye gideceğimi bilmeyerek koşturmaya başlamıştım.Adımlarım duyumsadığım ihtiyaçla büyürdü.Çocuklar,çantam,su şişesi geride kalırdı.Kalmadığına göre.Sanırım iyiyim.Ya da...
Salonda ya da kütüphanede harcadığım zamana kaydı aklım.Bir şeyleri unutmak için kendime binbir türlü eziyetlerde bulunduğum,o zamanlar unutmak eyleminin sözde kaldığını bilmiyordum,kendimi bir türlü adapte edemediğim zamanlar...Merhametle elimi tutmaların aklıma geldi işte.Baktığım bahçede,çok değil beş metre ötede, ellerimi tutuşun.Aynı sıcaklığı hissediyorum desem?Aynı dostluğu görüyorum desem?Ve aynı korkuyu.Ve aynı teslimiyetçi düşünceleri.Ve...
Her cumartesi bu duvara oturup eski anıları tazelemekten kendimi alamıyorum.Arabaların park edildiği sıra çizgi,bizim üzerinde seke seke yürüdüğümüz kaldırımlar,bazen ellerimi uzatıp öylece yürüdüğüm teller...Fakat yetmiyor bu anılar bana.Bu küçük şehirde boğulduğum hissine kapılmadığım bir gün yok.Tabelalar,çektiğim fotoğraflar,sokak kenarlarındaki kediler,hatta o caminin çeşmesinden akan sıcak sular.Evet,evet yazın sıcağında akan sıcak sular.İki yıldır buraya hapsolduğum gerçeğini değiştirmiyor.Güzel ama...Sadece güzel olmakla kalıyor bir şeyler.Yendiğimi düşündüğüm ama asla yenemediğim sözcükleri,cümleleri yeniden kuruyor olmak insana ne için mücadele ettim ben şimdi diye kendini sorgulatıyor.Hakikatten, ben ne için mücadele ettim şimdi?Ne için?
Titriyorum,ellerim buz kesiyor.
Geçen gün patlattığım balondan aldığım mutluluğu düşlüyorum.Seninle pusetinden bize gülümseyen bebeğe bakışımız...Köprüden aşağıya düşersek ayağımız kırılır mı tartışmaları.Ha,kırılmaz belki ama çok da bir şey olmaz deyişler...Bunları aklıma getirip duvardan atladım.Yere düşen sırt çantamı alıp öylece aşağıya doğru yürüdüm.Fırının oradan.O yol bir an için bir ömür gibi geldi.Dolmuşlar,kaldırımlar,sokak lambaları hatta camlardan yansıyan ben o kadar yabancı o kadar güzel göründü ki gözüme.Yansımamın bu kadar düzgün ancak zihnimin bu kadar çirkin oluşu rahatsız etti.Bir insan ne olursa olsun bile isteye kendisine eziyet etmezdi değil mi?O halde gerçekle hayal neden bu kadar çatışıyor ve bana kendime eziyet etmem için bir fırsat yaratıyor?Gece neden yeterince kararıp üzerimi örtmüyor? belki de...Ben neden varlığıma bir nokta koymuyorum?Ah,sorular!Bir türlü bitmek ne bilmiyorlar!
Gülüyorum.Kahvenin kapısında dikilen yaşlı bir amca bana bakıyor.Bundan adım gibi eminim.Büyük ihtimalle neye güldüğüme anlam vermeye çalışıyor.Versin,bulamaz diyorum kendime.Kimse benim ne yaptığıma bir anlam veremez.Anlam vermek sözcüklere hükmetmek değil mi,dostum?
Sanırım...deliriyorum(!).
Yorumlar
Yorum Gönder